İNSANLIĞIN ANAYASASI MAKALELERİ

Adaletle hükmet, merhametle yaşa

📘 İnsanlığın Anayasası nedir?

Mekke’de Hacı Kadına Yapılan Fiziksel Müdahale Olayı ve “İnsanlığın Anayasası” Perspektifinden Analitik Bir Değerlendirme

 Suudi Arabistan’ın Mekke kentinde, İslam dünyasının en kutsal mekânlarından biri olan Mescid-i Haram çevresinde bir güvenlik görevlisinin yaşlı bir hacı kadına fiziksel müdahalede bulunması, sosyal medyada ve geniş kitlelerde derin bir infiale yol açtı. Bu olay, sadece bir güvenlik ihlali değil, aynı zamanda dini, ahlaki ve insani değerlerin sorgulandığı sembolik bir olay olarak görülüyor. Olayın yankıları, “İnsanlığın Anayasası”nda belirtilen adalet, merhamet, hürmet ve emanete riayet ilkeleri üzerinden değerlendirildiğinde, modern insanın kutsal alanlarda dahi vicdani dengeyi nasıl kaybettiğine dair önemli dersler barındırmaktadır.


1. Kutsal Mekânlarda İnsan Onuru ve “Emanet Bilinci”

“İnsanlığın Anayasası”nın birinci bölümünde şu ifade yer alır:
“Her insan Allah’ın halifesidir; yaratılışta eşittir, sorumlulukta da kardeştir.”

Mescid-i Haram, Müslümanlar için yeryüzünün en kutsal mekânıdır. Bu nedenle orada bulunan herkes, hangi milletten, yaştan veya statüden olursa olsun, aynı manevi değere sahiptir. Yaşlı bir hacının kutsal mekânda fiziksel müdahaleye maruz kalması, bu eşitlik ve kardeşlik bilincine gölge düşürür. Çünkü bu mekân, güç ilişkilerinin değil, tevazu ve hizmet anlayışının geçerli olması gereken yerdir.

Ayrıca anayasanın “Yeryüzü insana mülk değil, emanettir.” ilkesi gereği, kutsal mekânlar da ilahi bir emanettir. Dolayısıyla bu mekânlarda görev yapan her kişi, o emanete hizmet etme sorumluluğunu taşır. Güvenlik görevlisinin görevi, düzeni sağlamak kadar, emanete —yani insana ve mekâna— saygı göstermektir.


2. Merhamet, Adalet ve Gücün Sınırı

Anayasanın “Adalet, her şeyin kalbidir; zulüm, insanlığın sonudur.” maddesi, bu olayın özünü aydınlatır.
Bir güvenlik görevlisi, gücünü düzen sağlamak amacıyla kullanırken sınırları aşarsa, güç artık adaletin değil, zulmün aracı hâline gelir. Özellikle yaşlı, savunmasız veya kutsal görev için orada bulunan bir insana karşı fiziksel müdahale, sadece bireysel bir hatadan ibaret değildir; sistemin merhamet ve eğitim eksikliğini de yansıtır.

Merhamet, özellikle kutsal topraklarda adaletin ayrılmaz parçasıdır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Kâbe’ye saygıyı insan onuruyla eşdeğer tutmuştur. Dolayısıyla bir mümini, özellikle yaşlı bir kadını incitmek, hem dini hem de insani düzlemde derin bir çelişki oluşturur.


3. Kadının Onuru ve Saygı Kültürü

“İnsanlığın Anayasası” açıkça belirtir: “Kadın, ailenin değil; insanlığın yarısıdır.”
Mekke’de yaşanan olay, sadece bir güvenlik vakası değil, aynı zamanda kadın onuruna yönelik toplumsal bir sınavdır. Kadına karşı şiddet, hangi gerekçeyle olursa olsun meşrulaştırılamaz. Hele ki ibadet niyetiyle kutsal bir mekânda bulunan bir kadına yöneliyorsa, bu durum sadece bireysel bir kabalık değil, manevi bir ayıbın göstergesidir.

Bu olay, özellikle İslam toplumlarında kadına yönelik tutumun daha derin bir ahlaki dönüşüme ihtiyaç duyduğunu da göstermektedir. Zira kutsal mekânlarda bile kadının onuruna yönelik bu tür ihlaller yaşanıyorsa, toplumun “rahmet medeniyeti” anlayışı yara almış demektir.


4. Devlet ve Görev Bilinci: Emanet Sorumluluğu

Anayasanın “Kamu görevi emanettir; ihanet eden, halka değil Allah’a hesap verir.” ilkesi, güvenlik görevlilerinin davranışını doğrudan ilgilendirir.
Mescid-i Haram’da görev yapan her personel, sadece devletine değil, Allah’a karşı da sorumludur. Çünkü orası dünyevi bir iş alanı değil, ilahi bir hizmet alanıdır. Bu bağlamda, bir güvenlik görevlisinin halka, özellikle yaşlı ve zayıf kimselere karşı kullandığı üslup, onun manevi olgunluğunu yansıtır.

Dolayısıyla bu tür olaylar, bireysel öfke veya hatanın ötesinde, görev eğitiminde vicdan ve merhamet boyutunun eksikliğini de ortaya koymaktadır.


5. Kutsal Mekânda Adalet ve Manevi İmtihan

“İnsanlığın Anayasası” şu öğüdü verir: “Adaletle hükmet, merhametle yaşa.”
Kutsal mekânlar, sadece ibadet değil, insanın vicdanıyla yüzleşme alanıdır. Mescid-i Haram’da yaşanan bu olay, modern insanın maneviyatı yönetimsel kurallarla sınırlamaya çalıştığında ortaya çıkan tehlikeyi göstermektedir. Zira kutsal mekânda adalet, sadece düzenle değil, kalple sağlanır.

Bu olayın yankıları, dijital çağda inancın görüntüye, vicdanın ise reflekslere dönüştüğü bir dönemde yaşandığını da hatırlatıyor. Bir güvenlik görevlisinin birkaç saniyelik davranışı, milyonlarca insanın inanç duygusunu zedeleyebilmiştir. Bu, modern toplumun güç ve kutsallık arasındaki dengesini yeniden düşünmesi gerektiğini gösterir.


6. Toplumsal Vicdan ve Hesap Verme Kültürü

Anayasa der ki: “Mazlumun dini, ırkı, cinsiyeti sorulmaz.”
Mekke’de yaşanan bu olay, hangi milletten veya mezhepten olursa olsun, tüm insanların vicdanında aynı yankıyı uyandırmıştır. Sosyal medyada oluşan tepki, aslında küresel bir vicdanın sesidir. Bu tepkiler, insanlığın hâlâ adalet ve rahmet duygusunu kaybetmediğini göstermesi bakımından umut vericidir.

Ancak aynı zamanda bu olay, yönetimlerin şeffaflık, hesap verebilirlik ve insan hakları konularında daha derin bir öz denetime ihtiyaç duyduğunu da göstermektedir.


Sonuç: Kutsal Mekânda Zulüm, Kalpte Zulümdür

Mescid-i Haram’daki yaşlı hacı kadına yapılan fiziksel müdahale, sadece bir disiplin hatası değil; insanlığın vicdanında açılmış bir yaradır.
“İnsanlığın Anayasası”nın öngördüğü adalet, merhamet ve emanete riayet ilkeleri, bu tür olayların engellenmesinin temelidir. Kutsal bir mekânda dahi güç, merhametin önüne geçtiğinde; adalet yerini korkuya, ibadet ise saygısını kaybeden bir alışkanlığa dönüşür.

Bu olay, tüm insanlığa şu soruyu sorduruyor:

“Kutsal mekânlarda bile merhameti unuttuysak, nerede hatırlayacağız?”

Gerçek adalet ve rahmet, yalnızca kanunla değil; vicdanın eğitilmesiyle mümkündür.
Ve insanlığın anayasası bize hatırlatır:

“Adalet, Allah’ın nurudur; onu koruyan, insanlığın bekçisidir.”