İNSANLIĞIN ANAYASASI MAKALELERİ

Adaletle hükmet, merhametle yaşa

📘 İnsanlığın Anayasası nedir?

Adaletin Aynasında Bir Olay: Cemil Kolak Vakası ve “İnsanlığın Anayasası”nın Işığında Ahlaki Değerlendirme

 31 Ekim 2025 tarihinde kamuoyuna yansıyan haberlerde, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Kaş İlçe Başkanı Cemil Kolak’ın bir polis memuruna yumruk attığı ve bu olay sonucunda memurun çenesinin kırıldığı iddia edildi. Parti genel merkezinin hızlı bir şekilde harekete geçerek Kolak’ı görevden alması, olayın ciddiyetini ve toplumsal yansımalarını gösterdi. Ancak bu tür bir olay yalnızca bir parti disiplini ya da idari bir işlem meselesi değildir; aynı zamanda ahlaki, vicdani ve insani bir çürümenin işaretidir.


Tam da bu noktada, “İnsanlığın Anayasası – Adaletle hükmet, merhametle yaşa” başlıklı evrensel ahlaki bildirge, olayın hem bireysel hem toplumsal boyutlarını değerlendirmek için güçlü bir mercek sunuyor.


I. Güç, Emanet ve Ahlaki Sorumluluk

“İnsanlığın Anayasası”nın en dikkat çeken maddelerinden biri şudur:


“Kamu görevi emanettir; ihanet eden, halka değil Allah’a hesap verir.”


Bir kamu görevlisi, bir parti temsilcisi veya bir lider, sadece seçmenlerine değil, toplumun adalet duygusuna karşı da sorumludur. Gücü elinde bulunduran kişi, öfkesine yenildiğinde yalnızca bir bireyi değil, temsil ettiği makamı da kirletir. Cemil Kolak’a yönelik iddialar, tam da bu “emanet bilincinin” kaybını işaret ediyor.


Emanet bilinci, yöneten ile yönetilen arasındaki görünmez sözleşmedir. Bu sözleşme bozulduğunda, toplumun devlete ve siyasete olan güveni zedelenir. Dolayısıyla olay sadece “bir yumruk” değil; adalet, vicdan ve sorumluluk dengesine vurulmuş bir darbedir.


II. Adaletin Kalbi: Hiddet Değil Hikmet

“İnsanlığın Anayasası” diyor ki:


“Adalet, her şeyin kalbidir; zulüm, insanlığın sonudur.”


Adalet, yalnızca mahkeme salonlarında değil, günlük yaşamın en küçük davranışlarında bile tecelli etmelidir. Bir kamu temsilcisinin, üstelik güvenliği sağlamakla görevli bir polise karşı şiddet uyguladığı iddiası, adaletin kalbini zedeleyen bir eylemdir.


Hiddet, adaletin düşmanıdır. Hikmet ise adaletin özüdür. Bir toplumda insanlar öfkesini kontrol etmeyi, otoritesini adaletle sınırlamayı öğrenmedikçe, orada hukuk kâğıt üzerinde kalır; vicdan ölür, güven yok olur. Bu açıdan olay, yalnızca bireysel bir “disiplin suçu” değil; toplumsal bir vicdan travmasıdır.


III. Siyasi Etik: Güç Zehirlenmesi ve Kurumsal Tepki

MHP’nin Kolak’ı hızla görevden alması, kurumsal sorumluluk açısından olumlu bir adımdır. Ancak bu tür olayların tekrar etmemesi için sadece cezalandırma değil, etik eğitim ve değer bilinci de gereklidir.

Siyasi partiler, üyelerine hukuki sorumluluk kadar ahlaki sorumluluk da yüklemelidir. Çünkü siyaset, toplumun ruhuna yön verir; oradaki yozlaşma, tabana da sirayet eder.


“İnsanlığın Anayasası”nda yer alan şu madde bu noktayı güçle vurgular:


“Yönetim, Allah’a ve halka karşı emanettir. Lider, efendi değil; hizmetkârdır.”


Bu anlayış, gücü bir “ayrıcalık” değil, bir imtihan olarak görür. Cemil Kolak olayı, gücün denetlenmediğinde nasıl bir “öfke aracına” dönüşebileceğini gösteren somut bir örnektir.


IV. Hukuk ve Vicdanın Kesişimi

Olay yargıya taşınmış durumda. Elbette “her suç, delille sabit olmadıkça kimse suçlu sayılamaz” ilkesi gereğince, yargı sürecinin sonucunu beklemek gerekir. Ancak hukuk, tek başına yeterli değildir.

Vicdan, hukukun ruhudur.

Hukuk dışı eylemler yalnızca mahkeme önünde değil, vicdan terazisinde de tartılır.


İddialar doğruysa, bu eylem sadece bir kamu görevlisine saldırı değil, aynı zamanda “adalet düzenine” de yapılmış bir saldırıdır. Çünkü polis, devletin hukuk içindeki yüzüdür; ona yönelen şiddet, aslında devletin adalet simgesine yönelen bir öfkedir.


V. “İnsanlığın Anayasası”nın Işığında Diriliş Çağrısı

Bu olaydan çıkarılacak en büyük ders, metnin son cümlesinde gizlidir:


“Bu anayasa, devletlerin değil; kalplerin yasasıdır. Uygulandığı yer mahkeme değil, hayattır.”


İnsanlığın bugün ihtiyacı olan şey, sadece güçlü yasalar değil; uyanmış vicdanlardır. Cemil Kolak gibi makam sahibi bir kişinin dahi öfkesine yenilmesi, vicdan eğitimindeki eksikliği gösteriyor.

Bu nedenle toplumun her kesiminde — siyasette, medyada, eğitimde, hatta aile içinde bile — adalet, merhamet ve sorumluluk kültürünün yeniden inşa edilmesi gerekiyor.


Sonuç: Yumruk Değil, Adalet Konuşmalı

Bir yumruk, bir anlık öfkenin ürünü olabilir.

Ama bir yumruğun yankısı, yıllarca sürecek bir güven kaybı yaratabilir.


“İnsanlığın Anayasası”nın temel çağrısı, işte tam da bunu engellemektir:

İnsanı öfkesinden, toplumu ise zalimlikten korumak.


Bu olay bize bir kez daha hatırlatıyor:

Adalet olmadan siyaset, merhamet olmadan insanlık yaşayamaz.

Gerçek diriliş, yasalarla değil; vicdanlarla başlar.